Kültür / Sürdürülebilirlik
Kendi Salatanı Büyüt! Yeterince!
26.08.2022
Kendi Salatanı Büyüt! Yeterince!
Yazar : Sima Özkan
İlle bahçe de gerekmez, balkondan sesleniyorum, hep taze ve yeşil...

Sima Özkan

Bu hafta, ben de gıda israfından bahsedeceğim. Gıdanın adımla ölçülen mesafedeki kaynağından, balkondan ya da mutfaktan, emekle pahası biçilen değerinden… 

Sorum şu: Siz hiç kendi salatanızı büyüttünüz mü? Sadece size yetecek kadar? Peki o yeşilliği bir çocuk avuçladı mı? Parmak uçlarıyla kopardı mı tane tane sapından? Dahası 1 kilo börülce kaç farklı şekilde sofraya konabilir? 

Gıda kilometresi mi? Ne kilometresi... sadece birkaç adım olsun! İlle bahçe de gerekmez. Balkondan sesleniyorum. Saksıdan tabağıma, üretici de benim tüketici de ve her gün çıtır mı çıtır taze, hem de her öğün yiyeceğim kadar. Hiç buzdolabına girmiyor, insan gözü gibi büyütünce bir yaprağı bile israf olmuyor. Saksıda nane, maydanoz, roka, taze soğan, kekik, biberiye (eve köküyle gelip saksıya sokulagiller veya suda köklendirilebilengiller), sadece sapı için bile saksıda yetişebilen tazecik sarımsak... Her birinin saksıya yerleşmesi, tam da pazar/market ile buzdolabı arasındaki bir zaman diliminden.

Kimi tohumdan, kimi suda köklendirildi.  Ve emeğin tadı... toprağa verilen emek, gübresine verilen emek. Sonra koparmaya; hadi kopardın, yemeye kıyamamak. Birkaç saksı yeşilliğin büyüme hızı, kahvaltı sofrasından bile salatasını eksik etmeyen bir haneye yeter mi? Yetermiş... Hadi olsun mevsimlerden semizotu… Mevsimine göre beslenenlerin belki de yılın en sevdiği dilimi. Yaz bir karpuz dilimi ve yazın en tatlı dilimi başlıyor bence. 

Canım fesleğen, nane ve maydanoz pazardan alınmış tazecik dallarından köklendi ve aylardır hep yiyeceğim kadar avucumdalar ve asla tek bir yaprağı bile buzdolabın bir köşesinde unutulup gitmiyor. Hep taze, hep yeşil, hep yeterince. Ben onların hızına göre besleniyorum. En güzeli de bu bence. Üstelik bunu bir alışkanlık haline getirip, balkondan yeşillik yolma sorumluluğunu evin toprağa en yakın boylusuna vermek. 

Semizotunu saplarının en kalın kısmını da minik minik doğrayıp çaktırmadan salataya karıştıran ya da zeytinyağlısını pişirenlerden kaç kişiyiz? Bunu çocuklarıyla, yeğenleriyle paylaşan kaç? Kendi uydurmaca, bir tutam yaratıcılıkla harmanlamaca tarzı yemek yapma yöntemlerimize çocukları da ortak etmek çok keyifli.

Hangi çocuk bezelye, barbunya ayıklamayı; semizotlarını yaprağından ayırmayı sevmez ki? Hangi çocuk pazardan gelen 1 kilo börülceyi acaba kaç farklı şekilde tabağa taşıyabileceğimizi 1 hafta içinde bir matematik oyununa dönüştürmek istemez ki? Siz hiç kavrulmuş börülceli omlet yediniz mi? Bir deneyin derim. Ben buna ürün geliştirme adını verebilirim. Bir çocuğun mutfak dünyasında, bunun adı mevsiminde börülcenin tencere ya da tavadaki şaklabanlıklarına dönüşebilir. Şimdi bu 1 kilo börülce eve gelmişse, başka çare yok? Peki, üst  komşunuzla paylaşmaya ne dersiniz? Elbette pişirdikten sonra. Mümkünse en herkesin yiyebileceği haliyle. Yeni komşumuz mutfaktaki deneysel, çocuksu coşkulu çalışmalarımıza henüz alışmamış olabilir. Malum.

Dünyamız açlık, yetersiz beslenme, gıda güvensizliği, iklim krizine bağlı tarımda verimsizlik, su krizi ve ki hatta ülkemizde meyve-sebzenin fiyatlarındaki bu çılgın artışla başa çıkarken, soframıza koyabildiğimiz her lokma, boğazımızdan geçerken bizi düşündürüyor. Çocuklar içinse bir dal yeşillik, kendi suladığı, köklendirdiğiyse belki de şahane bir hafta sonu oyunu. 

Sofrada oyun olmaz mı? Bal gibi de olur… Semizotunun tohumu, bu cümlenin sonundaki noktadan bile küçükse ve mutfakta her yere saçılıyorsa, parmak ucumuzdan kaçı kaçıveriyor. Pazardan aldım bir demet, eve geldim bin demetlikse, olur… Afiyet olsun!

Bu Yazıyı Paylaş